Pazar günleri geçen haftayı toparlıyorum, gelen haftayı selamlıyorum. Değerlendirme ve planlama günü yani. Oturdum, klişeler klişesi 'Renkler ve zevkler tartışılmaz' (İlk kim söylediyse, Allah müstahakını versin.) bir yana dursun, sağda solda eleştirdiğim, hak ettiğinin çok üstünde değer biçilen yiyecek, içecek, film, kişi vs düşündüm bu Pazar günü. Kafamın içinde dönüp duran düşüncelere ses kattım. Kenara not aldım:
Değeri Abartılanlar
Mac/iPhone: Bir pazarlama harikası. Epostaları sıfır virgül sıfır sıfır sıfır bilmemkaç saniye daha hızlı gelmesi hayatında hiçbir şey değiştirmeyecek, hatta epostalarını mobilde almasa ölmeyecek bir sürü kişi iPhone olmasa yaşayamam, diyor. Bakınız, akıllı telefon olmasa yaşayamam, değil; iPhone olmasa yaşayamam. Hele ki Mac. Grafiklere takla attırmayan kullanıcıların, hele ki blogger Instagram hesaplarının göz bebeği. Canon fotoğraf makinesi askısı gibi bir şey.
Kill Bill: Bu filmin neyini beğeniyorlar, gerçekten anlamıyorum. Filmden, müzikten, fotoğraftan, oyunculuktan vs anlamıyor olabilirim. O da benim ayıbım. İzlerim izlemesine, 4x'te izlerim. Zamanım kıymetli.
Nutella: Yine bir pazarlama harikası. "Türk fındığı kullanılmıştır." diyerek gururlanmamızı sağlamaya çalışıyorlar; ancak işin aslı şu: ülkeler arası siyaset sayesinde(!) Karadenizli fındık üreticilerinden üç kuruşa fındık alıyorlar. Nutellasız pazar kahvaltısı olmaz, fikrine ne ara ısındık; hatırlamıyorum. Ama zararlı; çok kilo yapıyor, çok.
Oscar/Akademi ödülleri: Neymiş efendim, Leonardo DiCaprio'ya ödül vermemişler. Vermesinler arkadaş. Adam böylelikle gönüllerin ödülünü aldı. Devlet sanatçısı değil, halkın sanatçı bir nevi. Böylelikle adamın Oscar'ı alıp almadığını takip eder olduk. Her filmi böylelikle gizli reklam yapar oldu. Çok uzak bir coğrafyada "Bu kez Oscar'ı almalı mı?" geyiklerine özne olmuyor mu!
Türk çayı: Global gurmeler arasında hiç de önemsenmeyen bir içecek olan demleme siyah çayı biz biraz abartıyoruz sanki. Geçmişsizliği bir yana, elektrikli demliklerde tadını iyiden iyiye kaçırdık. Muhabbeti bambaşkadır, o başka. (Ayy, benim mi Allah'ım bu çizgili kelimeler. İki demlik çay içiyorum günde. Bir neyi içtiğimizi bilelim paragrafıdır.)
Suni kürk: Gerçek kürkün yasaklı kelimeler olmasının nedeninin bilmemek olduğunu düşünüyorum. Kuzu eti yiyorsun, deri ayakkabı giyiyorsun; neden gerçek kürk kullanmayasın. Sana git de nesli tükenmekte olan bir hayvanı avla, işkenceyle kürkünü yüz, kendine yelek yap demiyoruz ki. İsmini duyunca çığlık çığlığa savunmaya geçen çenebazların illa ki suni kürk kullanmasını hiç samimi bulmuyorum. Bu çenebazlar yüzünden gerçek olmayan, plastik, kanserojen, suni kürke değerler değerler ve de değerler veriliyor. (Çenebaz yerine dırdırcı yazmak isterim)
Batı dizileri: Türkçe dizilerden hallice. Biraz(cık) fazla kaliteli. 5 yıl önce izlediğinizi hatırlamıyorsanız hiç değeri yok. Nihayetinde dizi. Bu kadar büyütmeyin.
60 yaşını geçmiş her tiyatro oyuncusu: Bilmemkimden oyunculuk dersi aldım, deyip, kendisine oyuncu denmeye başlanan kişilerin bu kadar artmasının nedeni bu tiyatro oyuncuları. Yıllarını tiyatroya vermiş, yaşı ilerlemiş herkesin sanatçı olmadığı kesin. (Şarkı söyleyen, resim yapan, fotoğraf çeken herkese sanatçı denilen bir ortamda fazla mı üzerlerine gidiyorum.): )
Aslında akıntıda sürükleniyoruz. Yıllarca Edison, Edison derken, ne oldu da Tesla demeye başladık. 3 yıl sonra ne diyeceğiz acaba?
İnsan gerçekten hayret ediyor.
Hatırlatma: Bu listedekiler bir çırpıda aklıma gelenler. Her maddenin kötü (ya da çok kötü) olduğunu düşünmüyorum. Yaşama anlam ya da lezzet katan, bakış açısını değiştiren, belki yaşamımızı değiştiren nefis detaylar var içinde. Bu listeye eklemenin tek nedeni, değerleri gereğinden fazla abartılmaları.
Dipnot: Bu gece Oscar ödülleri sahiplerini bulacak. Umarım Leonardo DiCaprio almaz. Böyle böyle efsane olur. Taçsız kral gibi: Ödülsüz kral.
Utku
Коментари