Hem çok iyi bildiğimiz hem de hiç bilmediğimiz bir Martı: Treplev. Hem tanıdık hem yepyeni.
Anton Çehov'un artık klasikleşmiş Martı oyununun bir uyarlaması, evrilmiş ve güncellenmiş hâli. Yine Treplev, yine annesi Arkadina, yine annesinin aşkı Trigorin, yine dayısı Sorin ve onun evi, yine aşık olduğu Nina, yine aşık olunduğu Maşa ve yine Treplev'in başta annesi olmak üzere herkesle kavgası. Biliyorsunuz, Treplev, ünlü Rus oyuncu, klasik metinlerin aranan yüzü, şahaneler şahanesi Arkadina'nın oğlu. Annesine hayran, onun sevgisine, ilgisine, onayına muhtaç; bir o kadar da klasik seviciliğine zıt ve bunu "Yeni biçimler gerek" diyere dillendirmekten çekinmiyor. Malum son: Treplev kendini öldürüyor.
Treplev oyununda alt katmanda Martı oyunu, Çehov'un bakış açısı, karakterler; üstü dönüştürülmüş. Çehov'un zamanında olsaydı onun da kullanacağı nepobaby gibi sözcükler, kavgayı daha da canlı tutan boks karşılaşmaları, dans performansları. Üstelik klasik bir tiyatro sahnesinde değil. Üç perdenin üç farklı katta oynandığı çok yönlü bir sanat alanında. Decollage Art Space'de.
Oyun, yarımşar saatlik üç perdeden oluşuyor, alanın üç katında geçiyor. Her perde farklı bir katta. Oyun bitiyor, seyirciler üst kata yönlendiriliyor. İlk perdede Treplev ve oyunun yönetmeni gibi ama değil gibi de, sıkılmış, üsttenci, ters ve haklı yönetmenimsi Arkadinamsı kişisiyle karakterleri tanıtmaya başlıyor. Tanıtmanın yanı sıra tanımak ve tanışmak da diyebiliriz. Oyun etkileşimli; ama bu uslübün hakkını veren bir etkileşim. Sanki oyun her defasında yeniden yazılıyor gibi.
Aslında ben etkileşimli oyunlardan uzak dururum. Oyuna girer girmez fotoğraf ve video çekebileceğimizi, hatta çekmemizden memnun olacaklarını söylediklerinde çöktüm. Dedim, eyvah. İşte Benim Küçük Önyargılarım. Hiç de düşündüğüm olmadı. Çeken çekimini kimseyi rahatsız etmeden yaptı, telefonu yerine koydu. Seyirciler sözü aldığında uzatmadı, yutmadı, bozmadı; aksine oyunun eğlencesine eğlence kattı. Son perdede Nina'yı seslendiren seyirci o kadar iyiydi ki, oyunun parçası gibiydi. Yani oyunun -en azından bizim seyrettiğimiz günde- seyircisi de güzel.
Oyun iki kişilik gibi görünse de, müzik eşlikçisi İdil Acim de oyunun oyuncularından biri. Oyuncular kendisine oyun içinde laf atıyor ve ondan cevap alıyor. İkinci perdede onu da kolayca görebileceğimiz bir yere oturduk. İyi de yapmışız.
Seyirciyi sahnede karşılayan oyunlara bayılıyorum, sahnede kostüm değiştiren, hazırlanan.
İkinci perdede sözlerin bir kısmını anlamadım. Oturma biçimimizden mi, sesten mi bilmiyorum. Ama çok da sorun değil, hem mantığını biliyorum hem de sözlü kısım az. Yoksa, ikinci perde benim en sevdiğim oldu.
Son perdedeki geri sayım sayacını çok sevdim. Müthiş bir gerilim katıyor.
Klasik anlatım dışında farklı anlatımları sevenlerin, sadece anlatım için bile zaman ayırması gerektiğini düşünüyorum. Koşun.
Son: Oyun Martı uyarlaması olsa da, ona bol bol referans verse de; Martı’yı hiç okumadıysanız ya da hiç seyretmediyseniz de anlar ve mutlulukla seyredersiniz.
Oyuncular: Başak Kıvılcım Ertanoğlu, Ümit Erlim
Uygulayıcı Yapımcı / Dekor Tasarım: Melisa Zeynep Şahin
Uyarlayan / Yönetmen: Başak Kıvılcım Ertanoğlu
Uyarlayan: Ümit Erlim
Hareket Tasarımı: Aslı Melisa Uzun
Sahne Amiri / Işık Tasarımı: Eray Uygun
Reji Asistanı: Aslı Kaplan, Seval İnan
İllüstratör & Grafik Tasarımcı: Elizabet Değer
Müzik: İdil Acim
90 dakika, 3 perde
Sevgiler,
Utku
Comentarios