En sevdiğim yazarın en sevdiğim kitabının tiyatro uyarlamasını seyretmek hem keyifli, hem de zor oldu benim için. Hiçbir şeyi beğenmeme hastalığım bu sezon tiyatroda kendini çok gösterdi. Zebercet de bu sezonuma denk geldi.
Tiyatroda Zebercet
Yusuf Atılgan, Ömer Kavur'un Anayurt Oteli filmi için "muallak" der. Kitabın önemli noktalarından olan sık sık geçmişe gitme filmde olmadığı için Zebercet'in yaptıklarının ya da yapamadıklarının nedenini bilemeyiz. Film tek başına çok iyi olsa da, kitabın yanında muallak kalır. Ben de Yusuf Atılgan'a katılıyorum. (Okur, yazara katıldı.) Oyunda da aynı muallaklık var. Zebercet sadece oyunun oynandığı yılda kaldığı için bazı davranışlarının nedenine inemiyoruz.
Örnek vermem gerekirse, kitapta konağın Anadolu tarihi ile bağlantılı bir karakteri vardır. Oyunda konak hiç yok. Ya da Zebercet'in Keçecizadelerle -hayal ettiği- ilişkisindeki bağlantılarla neden intihar ettiğini, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının esrarını hatta esrarlarını, izlediği ve kendini içine aldığı mahkemeyi beklemeden intihar etmesini bu bağlantılarla öğreniyoruz, yorumluyoruz, anlıyoruz, anlıyor gibi oluyoruz. Sadece gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın üzerinde anlatılacak çeşitli hikayeler varken, bu bakımdan zayıf kalıyor. Oyun, bu bakımdan kitabın değil; filmin uyarlaması gibi olmuş. Sadece kadınlarla değil; etrafındaki kimseyle ilişki kuramamasıyla karanlık bir taşralı erkek çizimi filmde verilmiş olmasına rağmen, oyunda verilememiş. Zebercet'i tanımasam neredeyse tontiş biri olduğunu düşüneceğim. Bir tiyatro oyununun beni muhakkak rahatsız etmesini, oyuna girmemle oyundan çıkmam arasındaki iki Utku'nun birbirinden farklı olmasını beklerim. Zebercet beni hiç rahatsız etmiyor. Yusuf Atılgan'ın taşralılara bakışını da yansıtamamış. Elbette burası tamamen benim yorumum, Zebercet'i mağdur olarak da verebiliriz; ancak mağduriyet durumunda da yine geçmişe ihtiyacımız olur. Kitapta her pasajın birbirinden ayrı olmasının yanında, kitabın ayrıca bir bütünlüklü edebi kurgusu var ki edebiyatta bu zekayı nadiren görürüz. Oyun boyunca giyilen kıyafetlerle oyunun başı ile sonunu birleştirmelerini bu bütünlüklü bakış açısına benzettim ve çok sevdim. Keşke 22 günde giyinseydi, bize sayıları da verseydi. Kedi sahnesi, kitap ve filme göre daha çok etkiledi. Kedi sahnesi (sahneleri) çok kişiye göre anlamlı olsa da, benim için öykünün en zayıf yerlerinden birisiydi. Yusuf Atılgan kitabı yazarken fare dadandığı için kediyi eklediğini söylemiş bir dostuna, ben ikna olmuştum. (: Oyunda ise yüksek sahnelerden biri geldi bana. Sahne geçişlerinde Zebercet olarak geçmesini de çok sevdim. Bir Yusuf Atılgan hayranı olduğum için uyarlama oyunu beğenmem elbette ki kolay olmayacaktı. Güzel oyun, seyredin.
Künye:
Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’nden Uyarlayan: Firuze Engin Yöneten: Kerem Ayan Dramaturji: Mehmet Ergen Müzik: Süleyman Erol Oynayan: Halil Babür #tiyatroiyidir
Zebercet hayatımdaki en nefret ettiğim kişi, gibi.
Utku
Comments